Kategori: TESETTÜR

TESETTÜR

Kuranı kerim okuyucuların, tefsircilerin; yorumlarıyla, tahminleriyle, zanlarıyla, kimsenin görüşüne göre açıklanamaz. Kuran-ı Kerim Allahın emrettiği şekilde anlaşılır ve bu şekilde açıklanır.

Peygamber Efendimiz(S.A.V) kuran ayetlerini olduğu gibi açıklamış ve uygulatırken olduğu gibi uygulatmış; Allahu Tealanın ayetlerini onun Rasulu olarak en iyi anlayan kişi, yanlış anlama ihtimali olmayan kişi olarak Cebrail(A.S.)  tarafından kendisine gelen ayetleri olduğu gibi tebliğ etmiş ve bu ayetlerin uygulamasınıda zaten ayetleri anlama noktasında günümüzdeki gibi “sıkıntı” çekmeyen sahabiler anlamakta uygulamakta ve yanlışlar eksiklikler görüldüğünde de Peygamber Efendimiz(S.A.V.) tarafından uyarılmaktaydılar. Yani bir ayet indiğinde sahabiler tarafından acaba ne denmek istenmiş? Bu nasıl uygulanacak? Bu kelime hangi anlama geliyor? Bu cümlede ne denmek isteniyor? Gibi günümüzdeki şekliyle tartşmalar yapılmamaktaydı. Hadislerde Peygamber Efendimiz(S.A.V.) ayet açıklaması yapmaktaydı fakat bunlar günümüzdeki gibi zaten net olan, açık ve anlaşılır olan meselelerin sorulması şeklinde değildi. Peygamber Efendimizin(S.A.V.) açıklamaları ayetlerin daha detaylı olarak açıklanması idi. Peygamber Efendimiz(S.A.V.)e bir ayet ile ilgili soru sorulduğunda bu kelimelerin hangi anlama geldiğinin sorulması şeklinde değildi, sorulsa bile bu belki kelimenin anlamının kişi tarafından gerçekten bilinmemesinden dolayı olabilir yada bu hadisi şerifte gördüğümüz gibi kelimelerin anlaşılmamasından dolayı değil soruyu soran kişinin şüphesinden dolayı olabilir.

Hazreti Enes (Radıyallahu Anh) der ki:

Bir kimse Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e gelip: — Ey Allah’ın peygamberi! Yüzükoyun cehenneme sürüklenen­ler, (Furkan: 34) mealindeki ayeti kerimeye göre, kıyamet gününde kâfirler böyle nasıl götürüleceklerdir? diye sordu. Hazreti Peygamber şöyle buyurdu:

«Dünyada iken insanı iki ayağı üzerinde yürüten (Allah), onu kıyamet gününde yüzü üzere yürütmeğe kadir değil mi?»(Zübdetül-Buhari 1146)

Bu hadisi şerifte gördüğümüz gibi soruyu soran bu hangi anlama geliyor diye sormamıştır, kafasında oluşan bir şüphe neticesinde böyle bir soru sormakta ve Peygamber Efendimizde(S.A.V.)  Allahın herşeye gücünün yettiğini, herşeye kadir olduğunu ona hatırlatmaktadır.

“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinetlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar. Zinetlerini kendi kocalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, kölelerinden, erkeklik duygusu kalmayanlardan tabilere, hizmetçilere veya henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey mü’minler! Hepiniz Allah’a tevbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin, umduğunuza nail olursunuz.”( en-Nûr, 24/31.)

Örtünme ile ilgili ayet indiğinde doğal olarak sahabiler bu ne anlama geliyor diye tartışmamışlar zaten gayet net ve açık, anlaşılır olan ayetin gereğini yapmışlardır.

Satiyye binti Şeybe şöyle anlatır: “Biz Aişe ile birlikte idik. Kureyş kadınlarından ve onların üstünlüklerinden söz ediyorduk. Hz. Aişe dedi ki: Şüphesiz Kureyş kadınlarının bir takım üstünlükleri vardır. Ancak ben, Allah’a yemin olsun ki, Allah’ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nitekim, Nur süresindeki “Kadınlar baş örtülerini yakalarının üstüne taksınlar…” ayeti inince, onların erkekleri bu ayetleri okuyarak eve döndüler. Bu erkekler eşlerine, kız, kız kardeş ve hısımlarına bunları okudular. Bu kadınlardan her biri etek kumaşlarından, Allah’ın kitabını tasdik ve ona iman ederek baş örtüşü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamberin arkasında baş örtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı.” (Buhari, Tefsiru Sûre, 24/12; Ebû Davud, Libas, 29; Ahmed b. Hanbel, VI, 188; İbn Kesîr, II, 600)

Ayet indikten sonra açık oturumlar düzenleyerek kuranda başörtüsü varmıdır? tartışmaları yapmamışlar , “hımar” kelimesi hangi anlama geliyor dememişlerdir. O zamanda da bu olmamıştır, tabiin zamanında da bu olmamıştır tebe-i tabiin zamanında da olmamıştır, onlardan sonra da olmamıştır; taki günümüze kadar. Peki daha önce neden bu tartışmalar yapılmamıştır? Baskıdan dolayı mı? Arapçayı mı yanlış biliyorlardı(kendi dillerini bilmiyorlarmıydı yani, bunun gülünç olduğunu biliyorum ama bu iddiaların sahiplerinin daha gülünç durumlara düştüklerini yazının ilerleyen kısımlarında göreceksiniz)? Yoksa onların farkedemediklerini günümüzdekiler mi farkettiler?

1-İlim konusunda baskı olmaz herkes kendi düşüncesini savunmakta özgürdür. Baskı olsa bile ki belli yerlerde belli dönemlerde bütün toplumlarda bütün zamanlarda olabilir, kendi düşüncesini savunan mutlaka çıkar(Haricilerde olduğu gibi). Fakat bilindiği üzere Haricilerin dinden çıktıkları herkes tarafından bilinir ve Peygamber Efendimiz(S.A.V.) tarafından  “onlar okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkarlar” buyurularak daha önceden onlar hakkında haber verilmiştir.

2-Yine gülünç bir durumda arapça bilmeyen kimselerin “kuranda bu kelime bu anlama gelmiyor şu anlama geliyor” demeleridir.

3-Onlar farkedemediler, bilemediler doğrusunu biz biliyoruz diyorlarsa bu iddia sahipleriyle zaten aynı dinden olduğumuzu düşünmem. Haşa Peygamber Efendimiz(S.A.V.) bilemedi, Sahabiler bilemedi onlardan sonra gelen binlerce alim, müctehid bilemedi bütün dünyadaki Müslümanlar bilemedi onlar mı doğrusunu bildiler.

Nur Suresi 31.Ayetten ve ayet indikten sonra sahabi hanımlarının ayetteki emirlere uyarak örtündüklerini gördük. Kuran-ı kerim gizemli, şifreli bir kitap değildir; tabiki gizemli, şifreli yanları da mutlaka vardır fakat bu konularda değildir. Kuran-ı kerim herkesin hidayetine yönelik konularda apaçık bir kitaptır.

İşte Biz onu (Kur’an’ı) apaçık ayetler olarak indirdik; şüphesiz Allah, dilediğini hidayete yöneltir. (Hac Suresi, 16)

Ey insanlar Rabbinizden size ‘kesin bir kanıt (burhan)’ geldi ve size apaçık bir nur (Kur’an) indirdik. (Nisa Suresi, 174)

Kuran-ı kerim apaçık bir kitap, apaçık bir nur ve burhan olduğu için ayetler indiğinde sahabiler anlamakta zorluk çekmemişler ve farklı görüşler ortaya çıkmamıştır, çünkü ayetler zaten açıktır ve anlaşılırdır. Ayetlerin yanlış anlaşıldığını iddia edenler, müminlerin yanlış anladığını iddia edenler, aslında şu manaya gelir diyenler, işte bu apaçık nuru anlayamamış olanlardır, onlar hakkında yüce Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:

“Biz Kur’an’ı okuduğun zaman, seninle ahirete inan­mayanların arasına gizleyen bir örtü çekeriz. Ayrıca, onu anlamamaları için kalplerine bir kapalılık ve kulaklarına bir ağırlık veririz. Sen Kur’an’da Rabbinin birliğini yad ettiğinde, onlar, canları sıkılmış vaziyette, gerisin geri dönüp giderler” (İsra Suresi, ayet 4546)

Müminlerin, sahabilerin gayet açık bir şekilde anladığı bu ayetleri kafirlerin anlamamaları; aslında siz yanlış anlamışsınız biz bunu böyle anlıyoruz demelerinin sebebi budur.

Peygamber efendimiz(S.A.V.), Sahabiler; islam alimleri, müctehidleri bu ayeti nasıl anlamışlar ve bütün dünyadaki Müslümanlar bu ayeti nasıl uygulamışlardır. Yani Allahu Teala bize ne buyurmaktadır. Ayet-i kerimeleri detaylı bir şekilde tefsir edelim:

Mü’min erkeklere söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Bu davranış onlar için daha nezihtir. Şüphe yok ki, Allah onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.

“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Zinetlerini açmasınlar. Bunlardan kendiliğinden görünen kısmı müstesnadır. Baş örtülerini yakalarının üstüne koysunlar. Zinetlerini kendi kocalarından, kocalarının babalarından, oğullarından, kocalarının oğullarından, kendi erkek kardeşlerinden, kendi kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, kendi kadınlarından, ellerinin altındakilerden, erkeklik duygusu kalmayan tabilerden, hizmetçilerden veya henüz kadınların gizli yerlerine muttali olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizleyecekleri zinetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey mü’minler! Hepiniz Allah’a tevbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin, umduğunuza nail olursunuz.”( en-Nûr, 24/30-31.)

İlk ayette geçen “يَغُضُّ” fiili “gözünü aşağı indirmek, gözünü haramdan  sakınmak” anlamlarına gelmektedir. Örnek verirsek ses ile kullanıldığında “sesi alçaltmak” ve daha farklı kelimelerle kullandığımızda mesela dal parçasıyla kullandığımızda “dalı kırmak fakat ayırmamak” gibi anlamlara gelmektedir. Yine miktar ile kullanıldığında eksiklik anlamına gelmektedir. Gördüğümüz gibi bu fiil  kullanıldığı alanda eksikliği, kısmayı, sakınmayı ifade etmektedir , ayette Rabbimiz “ ېَغُضُّوا مِن اَبْصارِهِم ”  buyurmaktadır. Yani baştaki müminlere söyle emriyle birlikte bakışlarından kısmaları, bakışlarında haramdan sakınmaları, bakışlarından haramı eksiltmeleri anlamlarına gelir. Bu konuyla ilgili olarak Peygamber efendimiz(S.A.V.) şöyle buyurmaktadır:

“Bir erkek, kadının güzelliklerine gözü takılınca, bakışlarını aşağı eğerse, Allah ona tatlılığını kalbinde duyacağı bir kulluğu nasip eder.” (A. b. Hanbel, V, 264.)

Hz.Ali(A.S.)ye bir nasihatinde ise şöyle buyurmaktadır:

“Ey Ali! Birinci bakışa ikincisini ekleme, ilk bakış sana aittir, ikincisi değil.” (Ebü Davud, Nikah, 43; Darimî, Edeb, 28; Rikak, 3; A. b. Hanbel, V, 351, 357.)

Bir kutsi hadiste(Hadis-i kutsiler vahiy değildir yani Allahın kelamı değildir, fakat ilhamen söylenirler yani bu hadiste kul bu şekilde yaparsa Allah onu bu şekilde mükafatlandırır anlamının Peygamber Efendimiz(S.A.V.) tarafından ilhamen söylenmesidir, yani Allahın kelamının doğrudan bize tebliğ edilmesi değildir öyle olsa ayet olur, ilham ise herkese gelebilir) yine şu şekilde geçmektedir:

“Kadına kasıtlı bakış, iblisin zehirli oklarından bir oktur. Kim benden korkarak bakışlarını aşağıya indirirse, onun kalbine imanın tadını veririm.” ( el-Kurtubî, a.g.e. XII, 151: İbn Kesîr, a.g.e., II, 599.)

Ayetin başında “قُلْ” yani söyle emri gelmektedir bu emir Peygamber Efendimize(S.A.V.)dir, fakat ona has değildir. Öyle olsaydı Ahzap Suresi 59.ayetteki gibi

“ يا اېّها النّبېّ قُلْ ” ifadesi geçerdi. Kaldı ki zaten bu ayette o dönemdeki müminlere has değildir.

Ayetin devamında  Rabbimiz “ يَحْفَظُوافُروجَهُمْ ” buyurmaktadır, buradaki “furuc” kelimesi “فرج” kelimesinin çoğuludur  “ırzlarını, namuslarını, iffetlerini” anlamlarına gelir, aynı Enbiya Suresi 91. Ayette Hz.Meryem(A.S.)ın iffeti ile ilgili olarak Rabbimizin buyurduğu gibi:

“Irzını korumuş olan kadını da (Meryem’i de) hatırla. Ona ruhumuzdan üflemiştik. Kendisini de, oğlunu da âlemlere (kudretimizi gösteren) birer delil yapmıştık”

Ayetin devamında Rabbimiz “ذالك أزكى لهم “buyurmaktadır. “أزْكى” “Daha temiz, daha halis, daha doğru” anlamlarına gelmektedir.

Genel olarak baktığımızda  buraya kadar “Müminlere söyle; bakışlarını haramdan sakınmaları ve ırzlarını korumaları onlar için daha temizdir” şeklinde meal verebiliriz. Fakat unutmayalım ki mealler hiçbir zaman ayetlerdeki derin manaları veremezler, tefsirler bile yetersiz kalırken meallerin yeterli olacağını düşünemeyiz.

Rabbimiz bizim iyiliğimizi istemektedir. Allahu Teala hiçbir zaman bizim kötülüğümüzü düşünerek bize emirler vermez. Bu ayette de gözlerimizi haramdan sakınmamızın, ırzımızı korumamızın bizim için daha temiz olduğunu “أزْكى” ifadesiyle bize buyurmaktadır. “Zekat” kelimeside “أزْكى” kelimesiyle aynı kökten gelmektedir. “Zekatın” asıl anlamı berekettir.  Zekat ibadeti malda artışa sebep olduğundan dolayı bu ibadete “zekat” denmiştir.

Allahu Teala bizi harama bakmaktan ve zinadan sakındırmaktadır, çünkü bunun bize sağlayacağı az bir fayda ve zevk yanında hem bireysel hem ailevi hemde toplumsal anlamda çok büyük problemler ve sıkıntılar vardır. Fakat harama bakmaktan ve zinadan sakınmak  hem bireysel olarak hem ailevi olarak ve dolayısıyla toplumsal olarak bize mutluluk getirecektir ve hayatımızı olumlu anlamda etkileyecektir ve hayatımızı her anlamda bereketlendirecektir.

Ayetin sonunda Rabbimiz yaptığımız herşeyden haberdar olduğunu bize hatırlatmaktadır.

Nur Suresi 31. Ayete geldiğimizde ayet yine Nur Suresi 30. Ayette gördüğümüz şekilde başlamaktadır fakat bir farkla, önceki ayet erkekler içindi bu ayet ise Rabbimizin “وَ قُلْ  لِلْمُؤْمِنات ” “mümin kadınlara söyle” buyruğu ile başlar. “Bakışlarını haramdan sakınsınlar” ve “iffetlerini korusunlar” kısmı aynı şekilde gelir, fakat Rabbimizin kadınlara emri bu kadar değildir. Bu kadar olması da düşünülemez; erkeklerin ve kadınların iffetlerini korumalarından, gözlerini sakınmalarından bahsettikten sonra bunun tek taraflı olmasından, yani kadınlar açılabildikçe açılsınlar bütün güzelliklerini ortaya çıkarsınlar ama kimse bakmasın gibi bir mantıkdan bahsedemeyiz. Rabbimiz gözlerimizi korumamız, gözlerimizi haramdan sakınmamız konusunda nasıl bize emir veriyorsa haramın yani kadınların güzelliklerinin örtülmesi konusunda da kadınlara emir verecektir. Din, oyun değildir; bırakın oyun olup olmamasını yeryüzündeki en ciddi şey dindir. İslam dini ise yeryüzündeki gelmiş geçmiş tek hak dindir(geçmişte Peygamberlerin getirdiği bozulmamış dindir aynı zamanda) dolayısıyla en ciddi dindir. İslam dini oyun değildir, örtünme konusuda oyuncak değildir; İnsanları harama karşı bu denli uyaran bir din, özellikle harama bakılması konusunda bu derece uyaran bir din(Peygamber Efendimizin(S.A.V.) Hz.Ali(A.S.) verdiği nasihati hatırlayın), erkekleri sorumlu tuttuğu kadar kadınları da sorumlu tutan bir din (İslamda kadının yeri diğer dinlerin ve kültürlerin ve zannedilenin aksine çok yüksektir, geçmişteki bütün kültürlerden daha yüksektir ve günümüzdeki halinden de aynı şekilde daha yüksektir daha değerlidir) mümin erkeklere siz gözlerinizi sakının harama bakmayın mümin kadınlara da siz erkeklere haram olan o güzelliğinizi sergileyin demez. Örnek vermek gerekirse müminlere içki içmek nasıl haramsa , içki satmakta, içki içirmekte aynı şekilde haramdır. Bakmayan nasıl olsa bakmıyor, içmeyen nasıl olsa içmiyor diyemeyiz. Herkesin gittiği bir lokanta düşünürsek bir masada içki içmeyen varsa bir başka masada içki içen vardır. İçmeyen nasıl olsa içmez diyerek bütün masalara servis yaptığımızda, bir Müslüman olarak öncelikle İslam dininin yasak dediği bir şeyi kendi ellerimizle servis ederek, Müslüman olarak temsil ettiğimiz dini küçük düşürmekteyiz(İslamı aciz göstermekteyiz) dinin yasak kıldığı şey karşısında yenildiği imajını vermekteyiz. Çevremizdekilere İslamı yanlış tanıtmaktayız. Hem İslamda içkinin olup olmadığını bilmeyen kişilere karşı hemde dinimizi yaşarken düştüğümüz  durumu gören kişilere karşı. İçki içenlere servis yaparak Allahın günah kıldığı bir şeyi onların içmelerini sağlamış oluruz, Allahın istemediği şeytanın istediği bir fiili yapmalarını sağlamış oluruz. İnsanlara iyi örnek olacağımız halde onları doğru yola ileteceğimiz halde daha da fazla günaha batmalarına sebep oluruz, dolayısıyla günahlarına ortak oluruz. Bir Müslümanın masasına bu şekilde servis yaptığımızda, ona saygısızlıkta bulunmuş oluruz. İçki içmeyen fakat masasına getirilince şeytana uyup, nefsine uyup bir Müslümanın, içkiyi içmesine sebep oluruz.

İçki konusuyla bu şekilde örneklendirebiliriz. Konuya tekrar döndüğümüzde. Yüce Rabbimiz kadınlara ayrıca “وَﻻ يُبْدينَ زينَتَهنَّ إلَّا ما ظَهَرَ مِنها ” “ve zinetlerini, güzelliklerini görünen müstesna açmasınlar, göstermesinler” buyurmaktadır. Burada geçen zinet kelimesiyle ilgili çok ilginç tefsirlerin ve meallerin verildiğini gördüm. Burada geçen zinet kelimesini görerek “işte burada bahsedilen süs, takı eşyalarıdır, o zaman takıların takıldığı göğüs bölgesinin örtülmesi gerekiyormuş sadece” diyebilenler maalesef çıkabilmektedir. Bu saçmalıklar kuranı anlamaya çalışanların sözleri değildir, öyle olsaydı kuranın başka ayetlerinden mesela Araf Suresi 31. ve 32. Ayetlerden haberleri olabilirdi. Zinet kelimesinin sadece takı eşyaları anlamına geldiği mantığıyla hareket edersek nasıl bir çıkmaz yola çıkacağımızı bu ayetleri inceleyerek görebiliriz. Tabiki bu görüşleri savunanlar çıkmaz yola çıkmayaklardır onlar zaten insanların akıllarını bulandırarak, kafalarını karıştırarak hedeflerine ulaşmışlardır. Ayrıca takı eşyaları olarak alınırsa zaten ayet içerisinde anlamsız kalacaktır. Aşağıda göreceğimiz gibi bu kadar çok anlama gelen bir sözcüğün ayet içerisinde anlamsız kalan bir anlamının alınması olmaz.

Zinet kelimesini sadece takı eşyası anlamında alırsak Araf suresi 31. Ayette “Ey Ademoğulları her mescide gittiğinizde takı eşyalarınızı takın” gibi bir meal çıkar. Buda yetmez 32. Ayette “Allahın zinetini kim haram etti” buyrulmaktadır. Yani zinet sadece takı eşyası anlamına gelir diyenlerin mantığından hareket edersek camilere giderken bütün ademoğulları olarak biz erkeklerinde süs eşyası takması gibi bize yakışmayan fakat onlara yakışacak saçma bir durum ortaya çıkacaktır. Hemde Nur suresi 31.ayette onların mantığıyla takılarınızı örtün, kapatın diyen Rabbimiz Araf Suresi 32. Ayette takıları size kim haram etti buyuracaktır.

Konuyla ilgili verilecek örnek çoktur fakat “zinet” kelimesinin sadece takı veya takıların takıldığı yer anlamına gelmediğini ıspatlamak için bu kadarının yeterli olduğunu düşünüyorum, fakat Nur Suresi 31. Ayetteki “zinet” kelimesini daha iyi anlamak için Kuranda zinet kelimesinin kullanıldığı anlamlara bakmanın faydalı olacağını düşündüm. Kuranda “zinet” kelimesi güzel elbiseler(Araf 31), Allahın kulları için çıkardığı güzellikler(Araf 32), Firavuna verilen süs ve görkem(saraylar, kıyafetler, takılar.. eski mısırdaki şaşa ile ilgili aklımıza gelebilecek herşey)(Yunus 88) atlar, katırlar, merkepler ve bilemeyeceğiniz daha neler anlamında(Nahl 8) İnsanları hangisi daha güzel diye imtihan etmek maksadıyla yeryüzündeki güzellikler anlamında(Kehf 7)( Kalbi Allah’ın zikrinden gafil bırakan, keyfinin ardına düşenlerin kandığı) Dünya hayatının süsü anlamında (Kehf 28) Mal ve oğullar anlamında (Kehf 46) bayram günü(yevm ul-zine) anlamında(Taha 59) süs eşyası( Taha-87) süslenmek(Nur-60) Yıldızların güzelliği, gece gökyüzüne baktığımızda göğün yıldızlarla bezenmiş güzelliği (Saffat-6) anlamında kullanılmıştır.

Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, ‘(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama, bir zinet, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir ‘çoğalma tutkusu’dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azap; Allah’tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir.(Hadid-20)

Son olarak Hadid Suresi 20.ayette gördüğümüz gibi dünya hayatını tanımlamak için kullanılmıştır.

Örneklerde de gördüğümüz gibi Kuranı kerimde geçen bir kelimeyi Türkçemize geçtiği haliyle değerlendiremeyiz Türkçedeki “zinet” kelimesi Türkçeleşmiş bir kelimedir “ziynet eşyası” şeklinde kullanılır yani “takı” anlamında kullanırız. Kuranda geçen zinet sözcüğü ise gördüğümüz gibi daha geniş bir anlamda kullanılmaktadır.

Tesettür konusuyla ilgili olan Nur Suresinin ilgili ayetlerini detaylı bir şekilde inceleyeceğimizi söylemiştim. Bu ayetlerle ilgili olarak öncelikle ayetlerin gayet anlaşılır ve net olduğundan bahsettim bundan dolayı yukarıda vermiş olduğum bir hadisi şerifte sahabilerin doğal olarak hiç zorlanmadan ayetleri anladıklarını ve sahabi hanımların ayet kendilerine tebliğ edilir edilmez Rabbimizin emrettiği şekilde örtündüklerinden bahsettim, ayetlerin anlaşılmaz, üzerinde tartışılır olması düşünülemez, yine yukarıda verdiğim bir ayette kuranın gayet açık ve net olduğundan, apaçık olduğundan bahsettim. Daha sonra Kuran içinden örnekler vererek Rabbimizin neden tesettürü emrettiğini açıklamaya çalıştık. Şimdi ise ayetteki kelimeleri detaylı olarak inceleyerek aklımızı bulandırmaya çalışan, kafalarımızı karıştırmaya çalışanların aslında ne kadar basit yöntemlerle bunu başardıklarını görmekteyiz. Buradan da Sahabiler ile aramızdaki farkı görebiliriz.

Tekrar ayete döndüğümüzde Rabbimizin “وَﻻ يُبْدينَ زينَتَهنَّا إلَّا ما ظَهَرَ مِنها” “Zinetlerini görünen müstesna açmasınlar” buyurduğunu yazmıştık. Yukarıda saydığım bütün delillerin yanında birde ayetin geneline bakmalıyız. Gözleri haramdan sakınmayla ilgili kısmı yukarıda verdik. Daha sonra Rabbimiz görünen müstesna buyurmaktadır, buda doğal olarak zinetler gizlenirken bir kısmını görüneceğini gösteriyor, bu takı eşyaları olsaydı hepsi gizlenebilirdi, bunda bir zorluk yoktur. Takı eşyalarının takıldığı yer anlamında da  sınırlayamayız çünkü saça da takı takılabilir(değerli bir taç mesela). Bunların yanında takılar, süs eşyaları “zinet” kelimesinin kapsadığı anlamın belki onda biri belkide daha azdır, yukarıda ayetlerde kullanıldığı anlamları verdim. Bunu süs eşyalarına, takılara bağlamak tamamen bir basitliktir. Zinet insanı cezbeden ,etkileyen, insanın hoşuna giden güzellik, süs demektir. Bu gökteki yıldızlarda olabilir, çocuklar ve mallarda olabilir, altından bir takı da olabilir, atlar, arabalar da olabilir, güzel bir kıyafet de olabilir..

Çok fazla anlama gelebildiğini gördük, bunun aslında hiçbir önemi yok kullanıldığı yerde hangi anlama geldiği çok açık bir şekilde anlaşılıyor zaten. Ayetin geneline bakmaya devam ettiğimizde anlamını açık bir şekilde görüyoruz zaten.

Rabbimiz “humur” ile ilgili kısımdan sonra(bu konuya da değinilecek) mümin kadınların zinetlerini kimlere karşı açabileceklerini açıklamaktadır. Öncelikle kocalarına açabilirler, babalarına açabilirler ve bu şekilde Rabbimiz akrabalardan saydıktan sonra “şehvetten yoksun kadınlara ihtiyaç duymayan erkeklere” ve “kadınların şehvet uyandıran taraflarından haberleri olmayan çocuklara” gelir. Bu şekilde ayetin geneline baktığımızda kadınların zinetlerinin takı eşyası gibi anlamlara gelmediğini, kadınların zinetlerinin; mahremlerine açabilecekleri , namahremlerinden gizleyecekleri güzellikleri manasına geldiğini görüyoruz.

“إلَّا ما ظَهَرَ مِنها” “Görünen müstesna” kısmından ise kadınların tamamen güzellik, yani zinet olduklarını anlıyoruz. Yoksa sadece yakalarının  kapatılması anlamı olsaydı göğüslerin görüneni müstesna gibi saçma bir anlam çıkardı. Rabbimizin görünen müstesna buyruğundan saç görünebilir gibi bir anlam çıkarabilenlere ise, ayette zinetlerini açmasınlar buyuruyor Rabbimiz, saç ise takdir edileceği gibi zinettir, güzelliktir. Kadınlar saçları beyazladığında hemen boyamaya çalışırlar? Farklı farklı renkleri saçlarında deneyerek güzel olmuş mu diye sorarlar?  Saç gördüğümüz gibi kadının zinetidir, güzelliğidir.

“Humur,hımar” kelimesine geleceğimi yazmıştım. “Hımar” konusuna gelmeden önce Rabbimiz “وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ على جُيوبِهِنَّ ” “Örtülerini, başörtülerini yakalarına vursunlar, görünmeyecek şekilde kapatsınlar” buyururken bir önceki “وَﻻ يُبْدينَ زينَتَهنَّ إلَّا ما ظَهَرَ مِنها ” “Zinetlerini, güzelliklerini görünen müstesna açmasınlar” ifadesiyle neden “ف” bağlacıyla değilde “وَ”  bağlacıyla bağlanmış şeklinde biraz Arapça bilenler tarafından sorulabilir. Bilmeyenler için kısaca söyleyelim “ف” ile bağlanan ifade kısaca bağlılık, gereklilik gibi anlamlara gelir detaylı olarak bilmek isteyenler dilbilgisi kitaplarına bakabilirler. Yani “ف” ile bağlansaydı  zinetlerini görünen müstesna açmasınlar o halde örtülerini (zinetlerini görünen müstesna açmasınlar) ifadesine bağlanacak şekilde yakalarına vursunlar şeklinde bir anlam çıkardı. Yani bağımsız bir ifade olarak durmaz bunun gereği olarak bulunurdu. “وَ” ise bizim kullandığımız ve bağlacıyla aynı şekilde kullanılır, yani ifade daha bağımsız bir hal alır, bu durumda “hımar” kelimesine bağımsız bir anlam yüklemeliyiz diyenler olabilir. Bu durum “وَ” bağlacının kullanılmasının zaruri olmadığı durumlarda geçerli olabilir. Burada ise “وَ” bağlacını kullanılması zaruridir. Çünkü “ف” bağlacı ile bağlansaydı “zinetlerinizi görünen müstesna açmayın o halde  örtülerinizi, başörtülerinizi yakalarınıza vurun” gibi iki ifadeyi tamamen birbirine bağlayan birbirine has kılan bir anlam çıkacaktı. Yani mümin kadınların görünen müstesna zinetlerini açmamaları için, göstermemeleri için sürekli tesettür halinde bulunmaları gerekecekti, halbuki bir kadın evinde otururken de zinetini mahreme göstermemiş, açmamış oluyor veya sadece kadınların bulunduğu bir etkinlikte örneğin zinetini mahreme göstermemiş oluyor. Bu durum  mümin kadınların sürekli tesettür halinde bulunması gibi ayetle çelişen bir durum ortaya çıkaracaktı, halbuki görünen müstesna ifadesine kadınların mahremleri yanında zinetlerini, güzelliklerini açabilecekleri anlamı da girer. Ayrıca Rabbimiz insanlara zorluk değil, kolaylık vermeye çalışmaktadır aynı şekilde bu durum bu gerçekle de çelişecektir.

Bu bahsettiklerim bu ayetlerin anlaşılması için gerekli olan bilgiler değildir, yazının başlarında da ifade ettiğim gibi kuran-ı kerim çok açık ve anlaşılır üzerinde tartışma bırakmayan bir kitaptır zaten, ayet indikten sonra sahabi hanımların ayetin gereğini nasıl yerine getirdiklerinden bahsettik. Fakat bazı kimseler kuranı kendi akıllarına göre yorumlayarak insanların bilgisizliğinden de faydalanarak kafa karıştırmaya, kafa bulandırmaya çalışmaktadılar. Yazının başında Kuranın kimsenin yorumuna göre hatta Peygamber Efendimizin(S.A.V.) bile yorumuna göre anlaşılmayacağını belirtmiştim(yorum ifadesi yanlış anlaşılmasın, yorum kelimesini Allaha göre değilde kendisine göre anlamında kullandım), kuran tamamen Allah kelamıdır ve Allah ne buyuruyorsa o anlaşılır. Peygamber Efendimiz(S.A.V.) Allaha en yakın kişi olarak ayetleri tebliğ etmekte ve açıklamaktaydı; haşa kendi nefsine göre, kendi aklına göre kendi yorumuna göre açıklaması düşünülemez. Allahu Teala neyi seviyorsa  Peygamber Efendimiz(S.A.V.) onu tavsiye ediyordu, Allahu Teala neyi emrediyorsa  Peygamber Efendimiz(S.A.V.) onu uygulatıyordu.

Bu bilgileri de verdikten sonra “وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ على جُيوبِهِنَّ “başörtülerini, örtülerini yakalarına tamamen örtecek şekilde vursunlar” kısmına geçebiliriz ve Burada geçen “hımar” kelimesiyle ilgili olarak , “bu başörtüsü anlamına gelmiomuşki, bizi kandırmışlar o dönemde geleneksel bir şeymiş örtünmek ondan dolayı örtünüyolarmış” diyenlere cevap verebiliriz.

1-Başörtüsü anlamına gelir çünkü Rabbimiz ayette zinetlerini açmamaları için örtünmelerini emrediyor, saç ise açıkladığımız gibi bir zinettir.(zinet kadınların güzellikleri anlamındadır, saç ise kadının bir güzelliğidir)

2-“Hımar” örtü anlamına gelir başörtüsü anlamına gelmesi için “res” kelimesiyle kullanılması gerekir, diyenler de olmuştur.  “Hımaru-res” ifadesi kullanılsaydı, eksiklik oluşacaktı; yani baş örtünecekti fakat vücudun örtülmesi anlamı eksik kalacaktı. Bu bazılarına çok ince bir detay gibi gelebilir, ancak Allahın kelamında hiçbir açık bulamazsınız, en ince detayına kadar kuran bir mucizedir, Allahın kelamı en ince detaya kadar apaçıktır. Bundan dolayı hem başı hem vücudun geri kalanını kapsayan ve zinetlerin örtünmesi, kapanması anlamını taşıyan “hımar” kelimesi kullanılmıştır. Dikkat ederseniz elbise anlamını veren bir kelime kullanılmamıştır, çünkü elbise altını gösterebilecek şekilde veya vücut hatlarını gösterebilecek bir şekilde olabilir; “hımar” dendiğinde ise ayetin içerisindeki anlamıyla kadınların zinetlerini görünen müstesna olmak üzere örten hem başörtüsü hem vücudu örten, içerisini göstermeyen, vücut hatlarını ortaya çıkarmayan elbise anlamına gelir. Yani “hımar” ayette bırakın başörtüsü anlamına gelmemesini hem başörtüsü, hemde vücudu örten elbise anlamına gelir.

3-Sahabe hanımlarından, ayet tebliğ edildikten sonrasıyla ilgili yazının başında verdiğim hadisten “hımar”ın hem başörtüsü hemde vücudu örten elbise olduğunu anlıyoruz.

4-“Hımar” araplar içinde günümüzde de başörtüsü anlamında kullanılır herhangi bir arama motoruna arapça “hımar” kelimesini yazarsanız karşınıza ilk olarak başörtüleri gelir.

Bunun gibi daha çok delil sıralanabilir, fakat bu kadarının yeterli olduğunu düşünüyorum.

O dönemde örtünmenin geleneksel olduğunu bundan dolayı örtünmenin İslamda olduğunu iddia edenlere karşı da o dönemde geleneksel olan örtünmenin İslamdaki örtünme tarzı olmadığını yakaları, gerdanları açık bırakan arkaya doğru atılan başörtüsü şeklinde olduğunu söylemeliyiz .Bu bilgiyi nerden edindilerse yanlış edinmişlerdir demek isterdim; fakat araştırarak, bilgi sahibi olarak bu iddiaları ortaya attıklarını zaten sanmıyorum. Bundan dolayı zaten Yüce Rabbimiz yakalarına vursunlar, yani açık kalmayacak şekilde tamamen kapatsınlar buyurmaktadır.

Gördüğümüz gibi atılan bu iddialar tamamen Müslümanların kafasını karıştırmaya yönelik, fitne oluşturmaya yönelik hiçbir dayanağı olmayan iddialar. Yoksa bahsettiğim gibi Allahın ayetlerinin anlaşılamaması düşünülemez herkesin anlayacağı şekilde gayet açıktır. Kuran-ı Kerim şifreli, anlaşılmaz, gizemli bir kitap değildir. Bu gizemli yönlerinin, şifreli yönlerinin olmadığı anlamına gelmez;  ama bu yönleri bu bahsettiğimiz gibi bu konularda değildir, yani herkesin anlaması gereken konularda değildir.

“وَلْيَضْرِبْنَ بِخُمُرِهِنَّ على جُيوبِهِنَّ ” “başörtülerini, örtülerini yakalarına tamamen örtecek şekilde vursunlar” kısmında  burada geçen “humur” kelimesinin tekili olan “hımar” kelimesinden bahsettik.

Buradaki fiil ile ilgili olarak ise yani “وَلْيَضْرِبْنَ” fiili ile ilgili olarak da yine kafa bulandırmaya yönelik, insanları yanıltmaya yönelik iddialar atılmıştır. Bu fiil meallerde vursunlar şeklinde geçer. Okuyanlar elbiseyi vurmak nasıl olur diye doğal olarak düşünebilirler, bunu yazının devamında göreceğiz. Bu fiilin salsınlar anlamına geldiğini de iddia edenler olmuş(sözlükte pekçok anlama geldiği halde bu anlamla alakası yoktur) bunlara söyleyecek hiçbirşeyim yok, bunlara belki bir sözlük hediye etmek isterdim ama arapça harfleri okuyabileceklerini zannetmiyorum.

Bu fiilin sözlükte, kullanımına göre çok fazla anlamı vardır. Mesela buna en yakını “ ضرب على يده” “Bir kimseyi salıvermeyerek  elinden tutmak” anlamına gelir. Bunun dışında “bir şeyi diğer şeye katmak, vurmak, gitmek, seferden vazgeçip mukim olmak..(El-Mevarid Arapça-Türkçe Sözlük, Mevlüt Sarı)”  gibi daha pekçok anlama gelir.

“جيوب- جيب” ise yaka, gerdanlık, cep(önemli bir bilgi:cep içeriye doğru açılan açıklıktır, gömleklerimizdeki, pantolonlarımızdaki ceplerimiz anlamının yanında, zaten bundan dolayı bunlara cep denir ) anlamlarına gelir. Buradan da gördüğümüz gibi “على” harf- i ceriyle kullanıldığında; yakayı, gerdanlığı ve bütün vücudu açılmayacak, görünmeyecek şekilde kapatmak anlamı çıkar. “Vurmak” gibi sert bir anlamada gelen bir fiilin kullanılmasının sebebi açık bırakmayacak şekilde, içerisini göstermeyecek şekilde ve örneğin ufak bir rüzgarda bile açılmayacak şekilde olması anlamının verileceği bir kalıpta kullanılmış olmasındandır.

Bütün bu bilgileri bilebilmek, anlayabilmek için Arapça konusunda uzman olmaya, Arapça duayeni olmaya, Arapçayı anadilde bilmeye, çok iyi Arapça konuşmaya gerek yoktur. Şahsen ben bunların hiçbirinde değilim, fakat bu aslında konunun ne kadar basit olduğunu göstermektedir. Bırakın ayetin doğrudan anlaşılmasını detaylı olarak incelendiğinde bile ne kadar açık olduğunu, anlaşılmasının ne kadar kolay olduğunu göstermektedir. Çünkü Kuran herkese hitap etmektedir; bilgili, bilgisiz, okuması olan, okuması olmayan, genç, yaşlı herkese hitap eder, bundan dolayı Allahın bir lütfu olarak çok kolay anlaşılır ve anlatımında hiçbir boşluk ve akılda soru bırakmaz.

Ayetin devamında Rabbimiz kadınların zinetlerini kimlere açabileceklerini söyler.

“..kendiliğinden görünenler dışında zinetlerini açmasınlar ve başörtülerini yakalarının üzerine vursunlar, zinetlerini açmasınlar; ancak kendi kocalarına, yahut kendi babalarına, yahut kocalarının babalarına, yahut kendi oğullarına, yahut kocalarının oğullarına, yahut kendi biraderlerine, yahut kendi biraderlerinin oğullarına, yahut kız kardeşlerinin oğullarına, yahut kendi kadınlarına, yahut kendi ellerindeki cariyelerine, yahut ihtiyacı olmayan erkeklerden tabilere, hizmetçilere,  yahut henüz kadınların avretlerine muttali olmayan çocuklara müstesna..”(Nur Suresi-31)

Gördüğümüz gibi bunlar kadının zinetini açabileceği kimseler, örtünme   göğüslerin kapanmasına has olsaydı bazılarının uydurdukları gibi, bunlar göğüslerini açabilecekleri kimseler olacaktı, takdiri okuyuculara bırakıyorum , onların takdirini de tabiki Allaha bırakıyoruz.

Bu kısmı detaylı olarak ele almıyorum. Gördüğümüz gibi sadece bu sayılanlara baksak zaten Rabbimizin neyden bahsettiği anlaşılıyor.

Bundan sonra Yüce Rabbimiz “Gizlemekte oldukları zinetlerinden anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar” buyurmaktadır. Buna da Elmalılı M.Hamdi Yazır’ın tefsirinden bir alıntı yapalım: “.. yürüyüş tavırlarının bile düzeltilmesi için buyuruluyor ki: gizlemekte oldukları zinetleri anlaşılsın diye ayaklarını yere vurmasınlar, yani baştan ayağa örtündükten sonra yürürken de edeb ve vakar ile yürüsünler..” yürürken özellikle dikkat çekmek maksadıyla ses çıkarılmamasını, yürüyüş tarzını  gösterir.  Yani kasıtlı hareketlerden kaçınılmasını gösterir. Kadınınların erkeklerden farklı olarak kendilerini gösterebilmeleri için cinselliklerini önplana çıkarmalarına gerek yoktur çünkü onlar akıllarıyla, zihinleriyle, varlıklarıyla erkeklerle eşit seviyededirler. Tabiki bu söylediğim açıklıkla, kapalılıkla ilgisi yoktur. Açık kadınlardan da böyleleri olabileceği gibi kapalı kadınlardan da olabilir, zaten Allahu Teala bu yüzden bu emri vermektedir. Yani zinetinizi gizledikten sonra bilinsin diye bu tarz hareketlerde bulunmayın buyurmaktadır Rabbimiz. Bazı kadınlar örtündükten sonra şeytana uyarak erkekleri etkilemek için, onların dikkatlerini bu yönde çekmeye çalışabilirler, Rabbimiz kadınlara bundan sakınmalarını emrediyor.

Son olarakta Rabbimiz “Ey müminler! Hep birden Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.” Buyurmaktadır.

Ayetlere bu şekilde baktıktan sonra genel olarak bazı önemli hususlara değinebiliriz.

Öncelikle dinde zorlama yoktur, bu husus özellikle çok önemlidir bunu biz değil örtünmeyi emreden yüce Rabbimiz buyurmaktadır:

“Dinde zorlama yoktur. Artık doğrulukla eğrilik birbirinden ayrılmıştır. O halde kim tâğutu reddedip Allah’a iman ederse, kopmayan sağlam kulpa yapışmıştır. Allah işitir ve bilir.(Bakara-256)

Kimse örtünmeye zorlanamaz, iyilik emredilir ve kötülükten nehy edilir fakat  ayette “ikrah” kelimesi geçer. “İkrah” bir kimsenin istemeyerek,  aslında yapmak istemediği reddetiği bir şeye zorlanmasıdır. Biz insanların öncelikle ahiretiyle ilgileniriz, Allaha iman etmeyen, kurana iman etmeyen birisini zorla tesettüre sokmamızın hiçbir anlamı olmaz. İyiliği emretmek birisine istemediği, kabul etmediği bir şeyi zorla yaptırmak değildir. İyiliği emretmek, Allahın emrini tebliğ etmek, nasihat etmektir. Allahın emrine uyan uyar, uymayan uymaz zorlamayla kimsenin örtünmesini sağlayamayız. Zorlamayla örtündüğünde bir kimse bunu kerih görecektir, yani bu durumda “ikrah” yapmış oluruz bu ise haramdır.

Hayatın içerisinde ikrah mutlaka olur. Mesela bir suçluyu hapse attığımızda onun doğal olarak hapse  istemeyerek girdiğini görüyoruz, kimse isteyerek hapse girmez. Bu ikrahtır, diğer alanlarda bu olur fakat dinde olmaz, İsteyen iman eder istemeyen iman etmez, iman eden sapasağlam bir kulpa tutunmuştur. Ayetleri gördük isterse örtünür istemezse örtünmez. Biz her şarttada insanların iyiliğini düşünerek iyiliği emredip, kötülükten sakındırmalıyız, bunu yapmadığımız takdirde bildiğimiz halde onları uyarmamış oluruz ki bu bizi de vebal altına sokar. Fakat bu istemedikleri halde örtünmeleri anlamına gelmez, her örtülü kadın isteyerek örtünmüş olmalıdır çünkü onu ahirette kurtaracak olan istemeyerek giydiğinde zahirindeki örtüsü değil Allaha iman ederek Allahın emrini yerine getirmesidir. Öyle olmasaydı münafıklar da cennetlik olurlardı, onlar da namaz kılıyorlardı. Hatta Peygamber Efendimiz(S.A.V.) zamanındaki münafıkların cennette yüksek derecelerde olması gerekirdi ama öyle değildir tam tersidir, onlar cehennemliktir ve Peygamber Efendimiz(S.A.V.) zamanındaki münafıklarda derece olarak cehennemin daha alt tabakalarındadır.

Tekrar söylersek önemli olan dünyadaki şekil değildir, önemli olan insanların ahiret hayatlarının kurtarılmasıdır. Bu nedenle Mümin kadınların Allaha iman ederek, kendi istekleriyle onun emrini yerine getirmeleri önemlidir. Çünkü ahirette onları zorla örtündürenler değil kendileri yargılanacaktır. Bize düşen zorlama, baskı değildir; onların istemeyerek örtünmeleri dinde ikrah olur yani ayette gördüğümüz gibi haram olur. Bize düşen Allahın bunu emrettiğini, Peygamber Efendimiz(S.A.V.)in bunu emrettiğini kısacası İslamın bunu emrettiğini anlatmaktır, yani iyiliği emredip kötülükten sakındırmaktır.

Zannedildiğinin aksine İslam baskı zorbalık dini değildir. Özgürlük dinidir. Sadece Müslümanlara değil Müslüman olmayanlarada özgürlük dinidir. Çünkü Allah katındaki dindir, tek geçerli hak dindir. Müslüman olanlarda Allahın yarattığıdır, Müslüman olmayanlar da; dolayısıyla Müslüman olanlara da özgürlük verir, Müslüman olmayanlara da. Müslüman olanlara da kendi içlerinde özgürlük verir, Müslüman olmayanlara da kendi içlerinde özgürlük verir.

Son olarak Allahın hepimizin iyiliğini düşündüğünü tekrar hatırlatalım. Allahu Teala tamamen hem mümin erkeklerin hemde mümin kadınların iyiliği için bu emirleri vermektedir. Bununla birlikte dinde zorlama yoktur ve bu da dini bir konudur. Kimseyi örtünmeye zorlama diye bir şey söz konusu olamaz, biz sadece Allahın emirlerini tebliğ ederiz, açıklarız.